Farklı ülkelerde değişiklik göstermekle birlikte, bir kadının adet döngüsünün 40-45 yaşlarından önce sona ermesi erken menopoz olarak tanımlanıyor.
Peki bir kadının yumurtalarının ortalamadan daha erken bir yaşta bitmesi bu kadınlara neler hissettiriyor, süreç nasıl geçiyor?
Erken menopoz deneyimiyle ilgili bir kitap da yazmakta olan Pınar Mavi, yaşadıklarını BBC Türkçe için kaleme aldı:
Neyi yanlış yaptım?
Ben anne olma umudumu ilk olarak jinekoloğumun bekleme salonundan odasına yürüdüğüm dokuz adımda kaybettim.
Adım sayımı biliyorum çünkü adımlarımı saymazsam donup kalacağımı biliyordum.
Test sonuçlarımı masaya bıraktığımda doktorumun yüzünden bir üzüntü dalgası geçti.
Ancak yine de sakin ve yumuşak ses tonuyla cümleler kurdu, ben yalnızca birkaçını duyabildim.
” Menopoz, sebebini bilmiyoruz, genetik, travma, ağır metal. Üzgünüm, keşke…”
Derin bir nefes aldıktan sonra kafamda tek bir soruda birleşen tüm seslerin bağırdığı cümleyi söyledim: “Neyi yanlış yaptım?”
Aylardır yanımda biri varken durdurmayı başardığım gözyaşları bu sefer otoriteme karşı gelerek aktılar.
Dişiliğimi mi kaybettim?
Doğumdan sonra ilk duyacağım o sihirli koku bir anda uçup gitti, yeğenlerimle Ege kumsallarında kumdan kale yapacak çocuklarımın görüntüsü, annemle beraber doğumdan önce kıyafet alışverişine çıkacağımız an, babamın koca elleriyle ilk mama yedireceği anla beraber havaya karıştı.
Ablama yeğenini ilk kucağına aldığında artık sen de anne yarısısın cümlesini asla söyleyemeyecek olmak canımı o kadar yaktı ki nefes alamadım.
Kendimi sokaklara bırakırken, ilk kez bir sonraki adımımın ne olacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Hayatta hiçbir şey kontrolümde değildi.
Hayat beni pas geçip kendi yoluna gitmişti, artık öteki olmuştum. Asla normal olamayacaktım.
Yalnız anne olma ihtimalimi değil, aynı zamanda artık kadınlığın neresinde durduğumu bilmeden 32 yaşımda dişiliğimi de kaybetmiştim.
Nereye gittiğimi umursamadan yere bakarak, donuk gözlerle yürürken, çok uzun sürecek yas döneminin başında olduğumu bilmiyordum.
Doğacağı hayalini kurduğum çocuklarımın mı, yoksa kadınlığımın mı yasını tuttuğumu da uzun süre anlayamayacaktım.
Her şey çok hızlı oldu
Her şey o kadar hızlı olmuştu ki, iki ay regl olmayınca, strestendir diye düşünüp yine de emin olmak için kan testi yaptırmış, sonuçların ‘Post-meno’ referans aralığında olduğunu görünce inanamıştım.
Post-meno’nun menopoz sonrası anlamında olmasına imkan olamazdı, kesin yanlış anlamıştım. Ancak internette açtığım her sayfa aşağı yukarı aynı kelimelerle açıklıyordu.
Belki de menopozun annemin arkadaşlarıyla 50’li yaşlardan sonra espri konusu yaptıkları, çok da ilgimi çekmeyen, vakti gelince düşünürüm dediğim reglinin bitmesinden farklı bir anlamı vardı?
Daha 32 yaşımda yumurtalıklarım hormon musluklarını bir daha açmamacasına kapatmış olamazdı değil mi?
Daha birkaç ay önce kontrole gittiğimde jinekoloğum yumurtalıklarımın çok sağlıklı göründüğünü ve çocuk için zamanlamanın çok uygun olduğunu söylemişti.
Kesin bir hata vardı.
Sonraki haftalarda sonuçlara farklı bir açıklama umuduyla bulduğum her internet sitesini, her kaynağı okudum ancak bir kez menopoza girince bir daha geri dönüş olmadığını ve 40 yaştan önce menopoza prematür menopoz, 45 yaş öncesi menopoza ise erken menopoz dendiğini öğrendim.
Prematür menopoz kadınların yüzde 1’inde görülürken, 35 yaş altında yüzde 1’den de düşük olmalıydı diye düşünerek 1-2 kan testi daha yaptırdım.
Sonuçta menopoza yol açabilecek hiçbir hastalığım da yoktu.
Neredeyse aynı sonucu aldığım testlerle gittiğim jinekoloğum hormon tedavisi ve sonrasında yumurta sayısını ölçen AMH testi sonuçlarını görmeden teşhis koymanın yanlış olduğunu söylediğinde içimdeki umut daha da büyüdü.
Ta ki AMH test sonucunun da diğer sonuçlarını desteklediğini gördüğüm bekleme salonundan doktorun odasına attığım dokuz adıma kadar.
Artık kaçacak hiçbir köşe kalmamıştı.
‘Sen de artık bir çocuk yapıver’
Kafam o kadar karışıktı ki vicdan azabı, utanç, yalnızlık, dışlanma, ötekileşme, derin üzüntü, eksik kalmışlık, kayıp hislerinin arasında gidip gelirken, dışarıya yalnız güler yüzümü gösterebildim.
Bana sağlıklı ve mutlu yaşamak istiyorsam hemen hormon terapisine başlamam gerektiğini buyuran doktorlara, artık yaşın gelmiş çocuk yap diyen taksi şoförlerine, komşu teyzelere, rastgele yanlarına oturduğum insanların o hiç kendini tekrar etmekten sıkılmadıkları “Kaç çocuğun var?” sorusuna hep kaçamak şakalar ya da yalandan gülümsemelerle cevap verdim.
Hayatın bana karşı adaletsizliğine öfkelendim, içimi acıtan, insanların günaydın der gibi kendilerinde hak görerek “E sen de artık bir çocuk yapıver” sözlerine dürüstçe cevap vermekten yıllarca kaçtım.
Ne kendi hüznümle, ne de içimdeki kırıkla yüzleşemedim. Yüzleşmeye nereden başlayacağımı bilemedim.
Onun yerine bambaşka çözümlere odaklandım. Evlat edinme girişimleri, yumurta nakli operasyonu, mucizevi yumurtalık uyandırma operasyonu…
Ama birgün hepsinden yorgun düştüm. Sanki neden koştuğumu bilmeden dünyanın en uzun maratonuna katılmış, zaten yorgun olan ruhumu iyice itip kakmıştım.
Bu maraton aslında menopoza girdikten sonra başlamamıştı, kız çocuk olarak doğduğum gün anne olmaya da programlanmaya başlamıştım.
Çocukken kaç kişi “Büyünce kızın mı, oğlun mu olsun?” diye sormuştu, daha yumurtayı bir tek tavuktan gelir zannedecek kadar küçükken, “Yere çıplak ayak basma yumurtalıklarını üşütürsün, çocuğun olmaz” lafını acaba kaç kere duymuştum.
“Anne olunca anlarsın” demişlerdi, “Ancak o zaman kendinden çok başkasını düşünmeyi öğrenirsin”… Cennet bile annelerin ayağı altındaydı!
Felaket tellallığı
Maratona otomatik olarak girmiştim ancak beklemediğim menopozla beraber denediğim her yöntemden de başarısızlıkla çıktıktan sonra artık annelikten diskalifiye olmuştum.
Anne olmadan aile de kuramazdım ya, tanıma tersti, demek ki bütün olamadan, birey olarak ölecektim. Hem de kadınlığın “en kötü hastalığına” bir de erken kapılmış olduğumdan kesinlikle acı içinde…
Menopozla ilgili yazılıp çizilen her şey de bu görüşü destekliyordu:
“Kadınların kaçınılmaz Kabusu Menopoz”, “Yaşlandırır, şişmanlatır, cinsel isteği köreltir, vücudun şeklini bozar, göbek etrafında yağ biriktirir, kas ve kemikleri eritir, kemik kırıklarından ölüme sebep olur, sinirleri allak bullak eder, yüze ateş bastırır, toplum içinde utandırır, geceleri terletmekten uyku falan bırakmaz, gençliği alır götürür, unutkanlık yapar, içe kapandırır, kolay sinirlendirir, vajinayı sarktırır, deriyi inceltir, kırışıkları artırır, hormon kullanılırsa kanser yapma riski vardır, ama kullanılmazsa da kanser riski vardır…” ve daha nice olumsuz, korkutucu önerme.
Tek bir ağızdan yazılmış gibi “bilgi” adı altında felaket tellallığı yapan sitelerde tekrar tekrar aynı önermeleri okuduktan sonra içimden tek bir cümle yükseldi: “Öyle kadınlık olmaz olsun.”
Her kadının başına er ya da geç gelecek menopoz bu kadar mı korkunç bir şeydi?
Acaba yaşlanmaktan mı bahsediyorlardı, yoksa vücutta östrojen ve progesteron hormonlarının yokluğundan mı?
Anne olabilmek için tüm denemelerime rağmen başarısızlıkla doktordan eve geldiğim her gün çektiğim üzüntü yetmemiş gibi bir de 30’lu yaşlarımda, eğer gece uyumayı becerebilirsem, bir sabah uyanıp vücudumu bambaşka bir şekilde, eserekli bir halde, bir aşırı öfkeli bir de depresyonda mı bulacaktım?
Yok burada bir hata vardı. Ben bu hayata bana çocukluktan programlanan kavramları, sözlük tanımlarının içine sıkışarak yaşamaya mı gelmiştim?
Hayat bu kadar kısıtlıysa burada büyük bir yanlışlık vardı. Belki de bazı şeyleri baştan öğrenmem gerekiyordu, bana öğretilen, kesin doğrudur diye kabul ettiğim, asla sorgulamayı düşünmeyeceğim şeyler belki de o kadar doğru değildi.
Menopoz aslında nedir?
Menopoz sonrası östrojen ve progesteron hormonu üretimindeki azalma aslında hormonların vücudumuza enerjisini artık doğurganlık yerine başka konulara harcamaya başlamasını söylemesinden başka birşey değil.
Doğu toplumlarında menopoz yaşlanmak değil, bilgeliğin en üst safta yaşanacağı dönem olarak anlatılıyor. Peki bize anlatılan hikaye neden bu kadar korku ve endişe doluydu?
Bize söylendiği gibi insanlara şefkatle yaklaşmak için anne olmamız gerekseydi ve eğer bir tek kendi doğurduğumuz çocukları çok sevseydik, örneğin büyük bir hastalığa yakalanan gencecik insanların hikayelerini duyduğumuzda hep beraber ağlayabilir miydik? Asgari ücretle çalışan bir kişi biriktirdiği parayla iki ilkokul öğrencisine burs verir miydi? Çukura düşen bir köpeği kurtarmak için on kişi seferber olur muydu? Kim bilir daha kaç küçük hikaye biliyoruz yüzümüzü şefkatle gülümsetip, gözlerimizi dolduran…
Yardım isteyemedim
Bugün 41 yaşımda görüyorum ki ne menopoz ne kadınlık, ne de anne olamamakla ilgili.
Kafam karıştığında hiçbir kadına gidip elimi tutmalarını isteyemedim. Köşemde sıkışıp, menopoza girdiğim için utandım, kabuğuma çekildim.
Kadınlığımın ne olduğunu, duygularımın hala var olup olmadığından emin olamadan, içimde kocaman bir delikle yaşadım.
Etrafımdaki kadın bilgeliğine gitmekten çekindim.
Halbuki menopoza girdiğimi öğrendiğim gün vücudumda hormon dengesi değişirken, kendimin de değişeceğini öngörememişim.
Bir gece hayatta her şeyin kontrolü altında olduğundan emin, içindeki güçten habersiz hiç durmadan çalışan, hayatta hiçbir şeyin üzemeyeceği bir kadın olarak yatıp, ertesi gün içimdeki hassaslık ve kırılganlıkla yüzleşeceğim büyük bir yolculuğa uyandığımı anlayamamışım.
Meğer ben anne olma ihtimalimi kaybettikten sonra anne olmayı anlamışım, hem kendime hem de etrafıma kalbim açılmış.
Meğer hayatım sarsıldıktan sonra sevdiğim insanlar için kalbimin çarptığını anlayabilmişim.
Meğer hayatım bana dayatılan tanımlardan çok daha büyükmüş…
Son ve önemli not; menopoz yan etkileri daha çok ilaç prospektüsünde yazılan mecburi notlar gibi.
Ben menopoza girdikten 10 sene sonra dahi yazılan yan etkilerin sıcak basması dışında hiçbirini yaşamadım. Sıcak basmaları da bir kez panik olmayı bırakıp o an yavaşlayıp sakin olduğunuz anda zaten sizin için bir sorun olmayı bırakıyor.
Bir sabah uyanıp karnımın üzerinde yağ tabakaları bulmadım, kilom son 15 senedir aşağı yukarı aynı.
Hayatıma hareketle, enerjiyle devam ettim, internet sitelerindeki bilgilerin beni tanımlamasına izin vermedim.
Menopozu “hastalık” olarak kabul edip, hayatınızı kötü etkileyeceğini öngörüp sizin vücudunuzu sizden iyi bildiğini iddia eden sağlık sitelerinin dillerini değiştirmeleri için iletişime geçin, bu şekilde konuşan doktorları, hemşireleri, kadınları, erkekleri söyledikleri şeyleri tekrar değerlendirmeleri için yüreklendirin.
Vücudunuz için en iyi ne gelir, en iyi siz bilirsiniz, önce onu dinleyin.
Hayat bize dayatılan tanımlalamardan çok daha derin.
* Bu yazı BBC Türkçe’de ilk kez 5 Haziran 2020’de yayımlandı.
‘Aramızda Kalmasın’
BBC Türkçe’nin ‘Aramızda Kalmasın’ serisi, kadınların cinsel sağlığı ve tercihleri ile ilgili konuları ele alıyor. Toplumsal baskılar ve aile yapıları nedeniyle “açıkça konuşulmayan” ve BBC Türkçe’de yer alan konular arasında “kızlık zarı dikimi” (himenoplasti), vajinismus, kürtaj, lohusalık, erken menopoz, regl, yumurta dondurma, bekar anne olmayı tercih etme de var. Seriyi BBC Türkçe’nin internet sitesi, sosyal medya hesapları ve YouTube kanalından takip edebilirsiniz.
Haber Kaynak : SONDAKIKA.COM
“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”
GÜNDEM
05 Ekim 2024SPOR
05 Ekim 2024GÜNDEM
05 Ekim 2024SPOR
05 Ekim 2024SPOR
05 Ekim 2024GÜNDEM
05 Ekim 2024GÜNDEM
05 Ekim 2024